Ağustos 03, 2011

Tema:


Havada, boşlukta duruyorum. Bedenim yüzlerce ipe bağlanmış durumda, fakat hiçbir ip beni başladığı noktaya çekemiyor, yüzlerce ipin bileşke kuvveti sıfır, biraz sarsmaktan başka bana hiçbir hareket kazandırmıyorlar. Ve bu durumu daha da kötü kılan bir şey var, bu durumun özünde, bu durumun nedeni belki de: İplerin beni kendiliğinden mi çekip götürecek bir yere, yoksa ben mi gitmek için bir nokta, çekmesi için bir ip seçmeliyim, bunu kestiremiyorum, bilmiyorum. Bundan daha kötüsü, bunların metodu, yolu yordamı nedir, nasıl olacak, nasıl gerçekleştireceğim, bilmiyorum… Havada boğuluyorum...

Zamana bırakmak mı? Zamana nasıl bırakılır, bilmiyorum ki. Ben suda bekletilecek bir sebze değilim, birkaç gün sonra meyvesini vereceği bilinen bir ağaç da değilim, İNSANIM, ben. Benim formülüm bulunmamış, matematiğim yok, iki kapılı bir sonsuzlukta yaşıyorum, bilinmezliklerle doluyum, bilinenlerim bile bilinmezliklerle dolu, iki çarpı ikinin dört edip etmediğini hâlâ bilmiyor ki insanlık… Belki de beni rahatlatacak şey budur evet, insan mühendisliğinin var olmaması… Her şeyi bilecek varlığın bir ilahi varlık, bir tanrı oluşu, belki de bir insanın (*En azından ben değilim o) olacağı, kim bilir.

Tek bildiğim, değil de; tek gerçek, sonsuzluğun sonunda açılacak o ikinci kapı… Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonnası’nda, bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım, demiş. Ben ise şu anda bu yazıyı yazar iken ve yazmama sebep olan ruh halimi ve durumumu düşünürken korkunç bir haz duyuyorum. Çünkü dünyanın ve insan hayatının sonsuz boyutu olduğunu biliyorum, dünya üzerindeki on farklı yerin fotoğraflarına ve bir yerin değişik açılardan çekilmiş fotoğraflarına bakıp, kapılmadığım fakat varlığının farkında olduğum o sonsuz duyguya ve insana dair onlarca ve keşfedilmemiş binlerce ayrıntıyı düşünüyorum, anlatılmamış hikâyeler duyuyorum, ateş yakan Amazon yerlisini görüyorum,  insan hayatının ürkütücü büyüklüğünü hissediyorum… Tanrısı olduğumuz ve bırakın havaya kaldırmayı, yerinden zor oynattığımız kendi dünyamızın içinde ve dışında olan milyonlarca, milyarlarca dünyayı, onlarla iç içe geçmiş evrenleri hissediyorum… Sonsuzluk bitecek elbet, açılacak o ikinci kapı. Ve ben o ikinci kapıyı açmadan önce, sonsuzlukta daha hızlı ve daha çok dolaşmak istiyorum, “Varım öyleyse Yaşıyorum” diyen biri olarak “var”ın içini daha çok doldurup, daha çok yaşayarak…

1 yorum:

Adsız dedi ki...

evet.sen suda bekletilecek bir sebze değilsin.ve sivi'den gelsin. ''...ki uykuya dalmadan düşünürüm de bazan
ben de onlar gibiyim aslında -
düşüncelerim bulanır sonra.
uzanıp yatmak, daha doğal geliyor bana.'' öyle işte.